Başlık
Frank Furedi’ye ait. Kitap Atıf yayınlarından üçüncü baskısını yaptı.
Gazetelerde, bazı satır aralarında kitaba dair bir şeyler okudum. Yazanlar,
çizenler oldu. Esaslı bir değer gördü mü kitap? Bunu söylemek güç. Kitap
üzerine bir değerlendirme yapmak niyetinde değilim; fakat entelektüellerin
nereye gittiği sorunsalı aydınların, edebiyatçıların, gazetecilerin uğraşlarını
bırakıp gittiği bir ortamda üzerine kafa yorulması gereken hayati bir konu.
Yazmak
bir ifade biçiminin de ötesinde yaşamsal bir eylem. Gitmek bu anlamda yavaş
yavaş büyüyen bir intihara dönüşüyor. Düşünen aydının gitmesi sadece kendisinin
değil mensubu bulunduğu toplumun da intiharı demek. Düşünemeyen birey,
üretemeyen genç, okumayan toplum aydınını da yitirmeye devam ederse sonuç hazin
olur.
Furedi
kitabın amacını “Çağdaş eğitim ve kültür siyasetinin hem antidemokratik hem de
baskı altında tutucu ayaklarını sorgulamak!” olarak ifade ediyor. Bu tür bir
kültür siyaseti, sadece entelektüel ve kültürel yaratıcılığı kısıtlamakla
kalmayıp toplumun beklenti düzeyini de düşürmekte…
Yaşadığımız
çağda her şey dizginlenmesi zor bir hızla ilerliyor. Edebiyata, kitaba,
düşünceye ve kültüre yüklenen anlam olabildiğince sıradanlaştı. Hatta sıradanlaşmanın
da ötesinde bir anlam yitimi söz konusu... Değerler birer birer ekonomik
araçlara dönüşüyor.Gerçeği aramanın verdiği ruhsal tatmin, edebi haz, güzele
ulaşmak için geçilen büyülü dünya başka amaçlara hizmet ettiği için seviliyor.
Düşünceyi
sığ amaçlara kurban etmeden durmadan arayanlar da yok değil. Aristo, “Felsefe,
gerçekle meşgul olan bir bilimdir.” dese de bir şekilde durmadan arıyoruz.
Albert Einstein haklı beyler bayanlar, “gerçeğin peşinde olma ona sahip olmadan
daha değerli”. Arayışı farklı ve cazip kılansa sayısız bulmalarla dolu olması…
Arananın etrafında çoğu zaman aranandan bağımsız ilerleyen gizemli bir
serüvendir bu. Aramanın doğal sonucu olarak da bilim, sanat ve edebiyat
alanında şimdiye kadar sayısız etkileyici eser ortaya konuldu. Gerçeği arama çabası her seferinde yeni
eserler ortaya koyuyor. Buna insanlık tarihinin aktığınehrin yönünü değiştiren
keşifleri de eklemek mümkün. Einstein’in haklılığı, ortaya konan eserler,
gösterilen çaba bugün karşı karşıya kaldığımız sorunu çözmek için yeterli
değil. Furedi bu yüzden karamsar. Ona göre düşünmeye, sanata, kültüre, eğitime
sahip olmak isteyen, arayışından bitkin düşmüş, düşünmeye mecali kalmamış bir
insan portresi entelektüel hayatın asıl hâkimi. Arayışta hayal gücüne
dokunulmuyorsa ve bu güç özgürce büyümüyorsa entelektüel statü de hak ettiği
yerden aşağı doğru sürüklenmeye mahkûm… Çünkü bu özel ve özgün niteliklerin
artık korunamadığı anlamını da taşır. Elbette ortaya çıkan bu tabloda aydının
da payı var. Bugün aydın, entelektüel; kültür, sanat, edebiyat adına talep
edilen değilse müsebbip de çoğu zaman kendisi. Her türlü eylemi maddi bir metaa
dönüştürme çabası, mutlak hedef ve faydacılık üzerine kurulu kazanç kaygısı
aydını toplumdan uzaklaşması için itici bir güce dönüşüyor. Galiba bunun için
en kullanılabilir, en kapsayıcı ifade maddileşme. Evet, hızla maddileşiyor ve
ruhumuz yavaş yavaş bizden uzaklaşıyor.
Maddileşiyoruz!
Binalarımız hızla artıyor.TOKİ durmadan yeni binalar inşa ediyor. Evlerimizin
duvarları ve içi artık daha konforlupeki ya düşünce dünyamız? Yeni beton
yapılar inşa etmek yeterli mi daha yaşanılır bir dünya için? En etkili imar
düşünce gücüyle başlayacaktır.
Sözü
fazla dolandırmaya ve uzatmaya gerek yok. Bugün dergiler, popüler kültürün
bombardımanlarından ve betonlaşan dünyamızdan sıyrılmak için sığındığımız küçük
yaşam adaları. Cemil Meriç dergi için “hür tefekkürün kalesi” diyor. Kuşkusuz
bu sağlam kalenin duvarları maddi bir çıkar gözetmeden bir dava bilinciyle üst üste
konulan düşünce dünyalarından müteşekkil.
Düşünsel
ve yazınsal faaliyetlerini yıllardır büyük bir özveriyle ve dava şuuruyla
sürdüren hiçbir aydını kaybetmeye tahammülümüz yok. Okuma kültüründen ve
kitaptan gün geçtikçe uzaklaşan yeni nesil için karamsar tablolar çizilebilir;
ama yeni bir çıkış kapısı arayan sesini soluğunu duyurmaya çalışan gençlerin
edebiyata, sanata tutunma çabası da göz ardı edilemez. Dergilerde görünmeye,
tutunmaya, bir şeyler ortaya koymaya çalışan yeni isimler kuşkusuz bunun en açık
örneği. Aydının gençlere doğru yolu gösterme sorumluluğu var. Ayrılıkların
değil birlikte düşünmenin yeni yapılar inşa ettiği bir ortamda vakit gitme
vakti değil. Hâsılı, neler yaşanılırsa yaşansın onamak ve iyileşmek için hiçbir
entelektüel gitmesin ve son sözü Neitzsche söylesin:
“Unutanlar
iyileşir.”
Hamza Günerigök
(Hece Dergisi, Sayı 214, s. 11)