Kategoriler

5 Kasım 2015 Perşembe

ŞAİR ŞAİR OLUNCA NE DEĞİŞİR DÜNYADA?

Hece 227'de şiir konuştuk. Dosyanın başlığı "Şair Şair Olunca Ne Değişir Dünyada?"
Soruları Hayriye Ünal sordu. Ünal'ın Hece dergisindeki genç şair oturumları bir kitap olma yolunda hızla ilerliyor.
Dosyada kimler mi var? 
Ahmet Sezikli, Cengizhan Genç, Hamza Günerigök, Hasan Bozdaş, Hasan Özlen, Melike Kılıç, Süleyman Sabri...
Güzel olan şu: Genç bir kuşağın fotoğrafı çekiliyor ve hepimiz henüz genç sayılabilecek yaştayız.





Hamza Günerigök: Edebiyat bir mücadele alanı olsa da edebiyatın hep ruhları teskin eden bir yanı olduğunu düşünmüşümdür. En çetin savaş dönemlerinde bile ortaya konan edebi metinlerde insanı umutlandıran kırıntılar vardır. Vercors’un “Susan Deniz”ini hep böyle bir umut duyumsayarak okumuştum. Keşke bu dönemi de edebi metinler üzerinden konuşsak ama yok. İnsanlar edebi ürünler üzerinden değil; bireysel saplantılar, politik hırslar üzerinden saldırıyor birbirine.

Hasan Bozdaş: Bugün sırf yazınsal olduğu ve şiire benzediği halde şiir kategorisine alınmayan eserler dururken, türlerin bu şekilde ortadan kaldırılması postmodern sanatı çok da içime sindirmiyor. Eğer her şeye şiir diyebiliyorsak en iyi şair hiç şiir yazmamış olmasına rağmen Marina Abramović’tir. 


Melike Kılıç: Tefekkür eksikliğinden kaynaklanan tekerrür fazlalığı. Sadece şiirin değil, dâhil olduğumuz ya da olmaya çalıştığımız medeniyetlerle alakalı tüm sosyal ve siyasi araçların sorunu bu.

Süleyman Sabri: Bir şeyleri terk edebilmeyle problemliyim. Kastettiğim nesneden, dünyadan kurtulmak değil onu karşısına alıp itibarsızlaştırabilmek, onunla, ona rağmen, ona meydan okuyarak devam edebilmek. Bu akışta psişenin muhatap olduğu dili nesneyle, bu dünyayla eşleştirirsek “Elahora”nın dili terk etmesi yine “uydurulan”ı, dilin bizatihi bir üretimi olması sebebiyle kendisine cebrettirir. Birtakım imgelerden geçerek son kıtada ulaştığı şair tarafından uçağa toplatılıp beraberinde “yere çakılma” imgesi de bu paradoksu ortaya koyuyor yani “object petit a”.

Cengizhan Genç: İfade araçları geliştikçe şiirin değerini kaybettiğini düşünmüyorum. Neden kaybetsin ki? Gerçekten iyi olan yüzyıl sonra bile olsa hak ettiği değeri muhakkak bulacaktır. Bunun edebiyatımızda da örnekleri var. Hakan Şarkdemir Kahramanın Dönüşü adlı eserinde şöyle der: “…modern epik şairin, sürekli bir biçimde, ‘hakikat’e doğru ya da ‘hakikat’ten doğru ilerleyen bir leitmotifi kolladığını fark ederiz.” Bu leitmotif şiirdeki yerini koruduğu sürece şiirin hangi şartlar altında olursa olsun değerini kaybedeceğine inanmıyorum. Sosyal medyanın ve gelişen teknolojinin şiire şöyle bir kötülüğü olduğunu söyleyebilmek mümkün ama vasat ve vasat altı şiirler yazılıyor ve yazılacak ve dergilerde kendilerine yer bulmaya devam edecekler. Çünkü sıradan okuyucu için içinde edebî söz oyunlarının olmadığı, tek seferde anlaşılabilir mısraların olduğu şiirler okumak daima cazip olarak kalacak. 

Hasan Özlen: Gençler teşvik edileceğine tevkif edilmektedir. Kitabı çıkan birinin şiiri üzerine doğru dürüst bir yazı yazılmamaktadır. Gerekçe kesindir: Şiir ondan önce yazılmış, bitirilmiştir. Söylenmemiş söz kalmamıştır. Umutsuz ve karamsar bir hava hakim. Böyle bir atmosferde dayanmak ve azmetmek çok zor. Peygamber sabrı istiyor bu iş. Kaçıp çok uzaklara gitmek birçok kişinin aklından geçmiyor değil. Ama öyle bir yer yok.

Ahmet Sezikli: Adına Kürdistan dedikleri bir yerde doğmuş olmam (Elaziz) ve doğup büyüdüğüm yerle bağımın olması da beni oraya sürüklemektedir. Kürd meselesinin hâlâ çözülememiş olması canımı sıkan değil, canımı yakan bir durum. Kürdistan Tartışması’nı yazdığımda güzel günlerdeydik. Bugünlerde ise her şey kötüye gidiyor. Bu ülkeye barış yakın bir zamanda gelecektir. Barış geldiğinde bu söylediklerim daha anlamlı ya da daha anlamsız olabilir o gün. Varsın olsun.


(Bu oturumun tam metni Hece dergisinin 227. sayısında yer almaktadır.)